İnsan bedeninin yapı malzemesi,
Dünya; yapım yurduysa cennettir. O bedene can olan ruh da yücelikler yurdunun
sırrıdır. Ana rahmi cennetti, orada doğdu Hz. Âdem. İkinci yurdu da vücudunun
anayurdu olan dünya idi. Ve âdemoğullarının gövdelerinin üretim yurdu ise -
cennetin, ayakları altında olduğu söylenen- anaların karnı kılındı. Bu eşsiz
sanat hârikalarının bedenlerinin sılası Dünya; ruhlarının sılası da yücelikler
yurdu olan öbür âlem yani ukbâ iklimidir.
Dünyevî gövdemizin malzemesinde
Azrail aleyhisselamın parmak izleri vardı. Bu yüzden bedenimiz ölümle mayalıdır
ve onu her dem tatmaktadır. Çünkü Yüce Sanatkâr'ın emriyle toprağımızı Dünyadan
Cennete ölüm meleği götürdü. Ruhlarımızı da dünyadan yine o götürüyor.
Ruhumuzun geldiği kaynak ölümsüzlük kaynağı olduğu için hiç ölmeyecekmiş gibi
yaşamaktayız. Farkında olarak veya olmayarak hep o kaynağa doğru elsiz ayaksız
akmaktayız.
Ana Söz:
"Hz. Mevlânâ'nın ney'i,
"neyistân-ı ezelden, yani a'yân-ı sâbite âleminden, daha açığı âlem-i
ilâhîdeki mevkiinden kader sevkiyle şu dünyaya getirilmiş, beşeriyet kaydına ve
anâsır-ı tabiat bendine vurulmuş, ayrılık ateşiyle bağrı şerha şerha olmuş,
makâm-ı kadîmindeki feyizden mahrum kalmış, kalbini nefsin heveslerinden,
zihnini hestî-i mevhûm yani şu vehimden ibaret varlıktan tahliye etmiş, kendini
Allah'ın kudret ve düzenine terk etmiş, Müessir-i hakîkî'nin iradesine vasıta
olmaktan başka bir vazifesi kalmamış, nefha-i ilâhiye hangi perdeden zuhur
eylerse, o nağmeyi icra ediyor.
Mahlukattan her birinin aslî
vatanına karşı muhabbeti olması ve onun hasretiyle ağlayıp inlemesi ve
şikâyette bulunması tabiîdir." (Tâhirü'l-Mevlevî)
Ara Ses:
(Bu yüzden beden kaydımız asli
vatanı dünyadan kolay kolay kopmak istemez. Ruhumuz ise bu dünyaya tahammül
eylemez. O da asli yurdu olan yücelikler ikliminde kanat çırpmak, esip geldiği
kaynak olan Mutlak Cemal'i görmek, O'na dönmek, O'na kavuşmak ister.)
Ana Söz:
"Neyden maksat, bildiğimiz ney
olsa da, mecazen insan-ı kâmil bulunsa da, her ikisinde de bu vatan hasreti
bulunduğundan, hikâyelerinin dinlenilmesi faydalıdır." (Tâhirü'l-Mevlevî)
Ara Ses:
(Beden kaydından kurtulamayan ruh,
dünya'ya bulandığı, battığı için öz yurdunu pek hatırlamaz. Ruha öz yurdunu
hatırlatanlar, o yurdun şanlı süvarileri nebiler, resuller ve onların kutlu
çırakları velilerdir; yani insan-ı kâmiller... Onlar bu boş dünyadan o hoş
sevdaya ulaşmak için sürekli seferdedirler. O sevdanın sonu yok. Sonu olmayan o
sevdanın, o Aşk'ın yolcuları her dem yeni bir doğumda, yeni bir
terakkidedirler.)
Ana Söz:
"Kurbiyyet-i ilâhiyyenin had ü
payanı yoktur. Ne kadar takarrüb hasıl olursa olsun, ondan ilerisi, hem pek çok
ilerisi vardır. Hz. Mevlânâ, "Ey birâder! Harîm-i ilâhî nihâyetsiz bir
dergâhtır. O dergahta her nereye vâsıl olursan oyalanma; Allah rızası için
ileri git." Demiştir. Efdalü'l-kâmilin ve ekmelü'l-vâsılin olan Hz.
Peygamber aleyhisselâm Efendimizin günde yetmiş yahut yüz defa istiğfar
eylediği hadis kitaplarının hepsinde rivayet edilmiştir. Nebiyy-i ma'sum olan
aleyhisselam Efendimizden günah suduruna ihtimal yoktu ki Zât-ı akdesi
istiğfara mecbur olsun. Her gün, kendisi için o kadar derece kurbiyyet-i
ilâhiye husule gelirdi ki terakkiden önce bulunduğu makam, terakkiden sonraki
bulunduğu makamın dûnunda olduğu için, evvelce orada bulunuşundan istiğfar
eder. Bazen de keşke anam beni doğurmasaydı diye vuslat ve kurbiyetin derece-i
ulyâsında iken bitip tükenmeyen firkatlerden şikâyet eylerdi."
(Tâhirü'l-Mevlevî)
Tanrı elçisi, o önüne ön bulunmayan
âlemin tercemanı, o Arabın, Acemin en fasihi, o ilim ve kerem mâdeni, o
davulsuz, bayraksız padişahlar padişahı, o kâinatın ulusu, varlıkların ve var
olanların Sultanı Hz. Muhammed Mustafa aleyhisselamın hayranı ve âşıkı Mevlânâ,
bakın, daha neler diyor:
"Aslından, vatanından
uzaklaşmış olan kimse, orada geçirmiş olduğu zamanı tekrar arar./ Ben, her
cemiyette, her mecliste inledim durdum. Bed-hâl yani kötü huylu olanlarla da
hoş-hâl yani iyi huylu olanlarla da düşüp kalktım./ Herkes kendi anlayışına
göre benim yârim oldu. İçimdeki esrarı araştırmadı./ Benim sırrım, feryadımdan
uzak değildir. Lâkin her gözde onu görecek nur, her kulakta onu işitecek kudret
yoktur./ Beden ruhtan, ruh bedenden gizli değildir. Lâkin herkesin ruhu
görmesine ruhsat yoktur./ Şu neyin sesi ateştir, hava değildir. Her kimde bu
ateş yoksa o kimse yok olsun." (Tâhirü'l-Mevlevî)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder