31 Ağustos 2018 Cuma

GÖNÜL SİTESİ

GÖNÜL SİTESİ
"Nagehan bir Şara varmış gibi" varalım gönüller yurduna ve bir "gönül sitesi" kuralım. Sevgi ve saygı temelli, güven ve yardım tuğlalı, dostluk çatılı bir yapılar sitesi... Zor mu? Zor, kuşkusuz ama imkansız değil. "İnsan Oluş" ortak paydalı bir yapı kurmak neden zor olsun ki?!
"İnsanlık" değerinin dinamitlendiği, ona ilişkin bütün kıymetlerin kaldırıldığı bir dünyada, bu dediğiniz nasıl olacak ki demeyin. İnsan, olmazları omuzlayarak olur kılmanın kıyamına koyulan varlıktır. Ondan henüz ümit kesmedik. Yüce Yaratıcı O'nu eşref-i mahlukat olarak yarattığını söylemiyor mu? Buna inancımız tam ise bu inanca uygun gönül sitesi kurma ümidi de tam olmalı. Tek bir insan ferdi kalıncaya kadar, yeryüzünde insanlıktan ümit kesilmez. O zaman ne duruyoruz ki?

3 Ağustos 2018 Cuma

Vurdun İşte!..




Kalb hizasında
Gözden vurmak ve vurulmak
Çek(me) bakışlarını
Gözbebeklerin oklarını
Çekmişse vur
Kalbe dolan ışıklarınla yak kavur
Ve sonra insanların üstüne yağsın diye
Yıldız yıldız samanyollarına savur
Sen sevginin göklerden geldiğini duymadın mı

1 Aralık 2016 Perşembe

GÜLLER ÜLKESİ



kıvrım kıvrım ipek tenler ülkesi
ince dalların kıvılcımları güneş
kıvamında pembe kırmızı sarı
mor mavi siyah tonlu tebeüssümler
sonsuzluğa açılan güller

selam susuzluğunda sevgilerle
sıla sevdası çeken ince sızılar
yüreğinde goncaların açarken
çiğ taneleri ayarında gözyaşları
dökerek saçılan güller

bahar yürüyüşlerinin yorulmaz
yılmaz solmaz yolcularıyla
yer ve gök yıldızlarının öncüsü
serin kokularla savrulur havaya
derin gözlerle seçilen güller

hangi seher hangi şafakta söyle
yer ve gök kapılarının anahtarları
güllerle girer sema ve deniz
aralıklarından sonra ışıl ışıl
her aşka libas biçilen güller

gülü sev aşkı koru
her sevda gül yürüyüşleridir ruhun
yedi renk yedi kuşak bir aşk
gök konaklarından geçerken
her derde deva suları içilen güller

gül yolculuğu bitmez
sonsuz bahçesinde sevgilinin

Selam

Selam



selam
sevgili can
aziz insan
ah seni takvim üzerinde yalnız bıraktım. yıllar, yapraklarını savurup geçti. iki can arasında hiç bir vakit, saat, gün, hafta, ay ve mevsim birlikteliği olmadı. mekan ve zaman ikliminde ortak yaşanan gençlik hevesleri dışında bir gönül yücelişi yaşanmadı. bir ruh olgunlaşması olmadı. dostluk sayfaları, safhaları bomboş kaldı. ama özcan, kendi ruhunu nasıl besledi, nasıl yüceltti bilmedim. bildiğim yalnızca ona duyduğum hasretti. doğan, yalnızlığını, ruh öksüzlüğünü başka şeylere hasretti. özcan-doğan ya da doğan-özcan bir türlü bu tireden kurtulamadı, bir (-) gibi kaldı, (+) olamadı. oysa dostluk birleşmeydi, ruhi kaynaşmaydı ama olmadı. derin iç çekişler, gelgit duyguların tatlı esintileri olarak arada bir gelir gider, o kadar. çevre çoğalıp azalırken, ten sararıp buruşurken, derman ve direnç azalır, toprağın çağrısı çoğalırken bile ruh, bazı fakültelerini koruyor: hayal ve hafızada kalan sevgi tabloları, dil lügatinde çağrışım yüklü isim listeleri vs korunuyor, kaybolmuyor.
aahhh seni takvim!.. ah!.. ne kadar da bomboş geçtin böyle.
bırak, kalsın... ağlayacak takatın, tahassüsün bile kalmamış. içi kavlaşmış, oyulmuş, ayakta öleyazan ağaçlara dönmüşsün, gönül. hz ibrahim ve hz zekeriya gibi ikinci baharı yaşamak da mümkün. hz eyyub gibi ikinci bir sağlık ve servet de mümkün. kutsal kitabımız bunun haberini veriyor. hz mevlana ebedi gençlikten. hz yunus her dem yeniden doğmadan, usanç vermeyen varolmadan dem vuruyor. onlar bunun bedelini ödediler, ballar balını bulup kovanı yağmaya verdiler. bende o servet, o sermaye, o kovan yok.
ümit. ümit. ümit... heves, heves ve cılız bir ses: ya vedud, ya hannan, ya mennan! ya rahman, ya rahim!
vesselam!
hüvel hay! hüvelbaki!
esselam!

22 Ağustos 2015 Cumartesi

Necip Fazıl Kısakürek





…bu milletin ruhuna bağlı ve rüyasına ilişik, sahici, belki de ilk, dünya görüşünün mimarı ve davacısıyım. Müslümanım; müslümanlık çapında hiçbir kıymet ve haysiyet ölçüsü tanımıyorum; bin yıllık şecereye sahip bir Anadolu ailesinden geliyorum… Ve bir zamanlar küfrün, hiçbir şahsa göstermediği medih edebiyatının ithaf edildiği faniyi şahsımda gezdiriyorum. 
Ben, büyük marifete ulaşmış ve ummanlardan geniş ruhları içinde namütenahiliği bulmuş büyüklerin yolunda ve insanoğlunun en büyüğünün emrinde, sadece sokak, meydan, şehir ve dünya muharebesi yapan bir savaşçıyım: Yani büyük marifetin dünya ve cemiyet davalarında mütehassıs; kalemini, tefekkürünü, tahassüsünü, şiirini, sanatını yalnız ona tahsis etmiş bir gonk vurucusuyum! 

Kendisini müslüman sanan ve şuursuz bir Şehadet kelimesi ve kalbin refakat etmediği beş vakit sesi altında uyuyan insanları uyandırmak kabiliyetinde bir adam…

“Bu memlekette din serbesttir!” dedikleri şey, her ferdin, ikinci fertle ve irtibatı olmaksızın, kendisine benimsemekte güya hür olduğu o şuursuz Şehadet Kelimesiyle, kalbin ve idrakin refakat etmediği o beş vakit namazdan ibarettir. Böyle insanların ikisi, yirmi ikisi, yirmi iki bini veya yirmi iki milyonu da, iç halini bir yüz karası gibi gezdiren ve gizleyen bir tek fertten, tek fertcikten ibarettir.


Tefekkür çilesi olmadan bedava iman sahipliği…
Müslümanlığa meydan kapalı, gazete kapalı, kürsü kapalı, her türlü telkin ve ifade yolu kapalı, yalnız uyuzhane halinde doldurmalarına müsaade edilen camiler açık… Müslümanlar, 25 milyon kişi değil, pek yakında geberip gitmesini bekledikleri bir tek kişidir. Zira fert halinde hür, fakat cemiyet halinde mahkûmdur o… Mahkûm eden de, hususi bir (klik)… 


İslam nizamını propaganda ettiğimizi söylüyorlar! Şüphe mi var? Biz yalnız bu işi yapmıyor, bu işi yapmak için yaşıyoruz. Fakat propaganda kelimesine iştirak edemeyiz. Bu hasis ve sefil kelime, islamın ulviyet ve üstünlüğünü tespit etmek gibi bir fiile alem olamaz. İslamın ulviyet ve üstünlüğünü haykırmak ve anlatmak kanunca bir suç mudur? “İslam ulvidir” demek, başka bir şey sefildir ve yıkılmalıdır demek midir?
 Dini bir esası müdafaa etmek her şeyden üstün görmek suç değildir. Hatta devlete ait bir esasla dini bir esası, dini olduğu için değil, aklen ve ilmen üstün olduğu için daha menfeatli bulmak suç değildir. Hatta ve hatta laikliğe tamamen zıt olarak, dini bir esası, devletin bir esasına tekabül ettirip bu esasların sadece ilmi ve fikri mukayesesini yapmak ve asla propaganda ve telkine yanaşmadan herkesi hükmünde serbest bırakmak, kezalik suç değildir. 


Bizde, Müslümanlarda, en doğrusu kendisini Müslüman sanan insanlarda, herhangi bir liyakat ve zafere ehliyet hassası yoktur. Cahiliz, akılsızız, vecd ve aşk mahrumuyuz, siyaset ve zarafet öksüzüyüz, medeni dünya ve onun bütün usüllerinden gafiliz, dünyadan ve entrikalarından habersiziz, kanun çerçevesinde müttehit hareket ve içtimai dayanışma gibi en hayati kıymetten uzağız; yani istendiği gibi sürülebilecek ve altına istendiği gibi kara lekeler çekilecek bir sürü halindeyiz. Düşman da bu halimizi biliyor ve kaç kişi olursak olalım, üç beş çoban vasıtasıyla bizi dilediği gibi muhafaza etmenin sırrını elinde tutuyor. 

Apışacak mıyız, yılacak mıyız, donup kalacak ve birer köşede büzülüp oturacak mıyız? Asla!!. İşte o zaman düşmanlarımızın saadet ve niyetini tam tahkim etmiş oluruz! Bilakis; elimize kanunu alacak ve onu, Müslümanlık hikmetinin emri diye bir baştan bir başa okuyacağız! Davamız lehinde, kanunun yasak etmediği ne varsa, hepsini, ama hepsini, tek noksansız yapacağız! Kanun dışı tek bir hareket yapmıyacak ve kanun içi ne yapmak mümkünse hiç birini ihmal etmeyeceğiz! Gazetemizi çıkaracağız, öbek öbek ve yığın yığın toplanacağız; hatta gerekirse ve ancak kanuni olmak şartiyle Partimizi kuracağız, her mücadeleyi yerine getireceğiz! Belki bütün bu kötülükleri Allah iyiliğe kalbedecek ve belki bu yüzden büsbütün zafer bulacağız! Fakat kanundan başka iş ve hareket intibakı tanımayacağız! Toplanacağız, fakat polise daha evvel “gel dinle! Davetlisin!” diyeceğiz! Tokat atacaklar, hakkımızda yapılmadık tahrik bırakmıyacaklar; fakat susacağız “geç yiğidim, geç!” diyeceğiz ve yalnız tekzip edeceğiz! Anlıyorsunuz ya! İsa Peygambere gerçek bağlılık devrinin (katakomp) hayatını yaşatmak istiyorlar bize! Mazlumlarız, mahzunlarız, öksüzleriz biz! Bundan sonra ancak böyle yapacağız ve lafıma dikkat edin, bu kanunla, eldeki kanunlarla zafer bulacağız! Zira elbette bir gün rey sandığının başına çağrılacağız!

Biz sadece, mücerret ve müstakil olarak İslamın savunucularıyız ve devlet nizamlarını hedef tutmaksızın böyle bir savunuculuk hamlesinde hiçbir kanuni suç olmadığını bilenlerdeniz. Eğer mücerret ve müstakil olarak İslamın müdafaası suçsa, buna ait kanun maddesi getirilsin, biz de gerekirse başlarımızı üçayaklı sehpanın yağlı ipine teslim edelim…